13 Nisan 2012 Cuma

Yıllardır Kana Doymayan CEHALET


Şiddetin kültürel kökleri incelendiğinde en temelde namus ya da töre cinayetleri ile karşılaşmaktayız. Karşılaştığımız şiddet daha çok kırsal kesimin kültürünü yansıtmaktadır. Namus cinayetlerinde söz konusu olan, acımasız ve kesin hükümlü törelerdir. Ülkemiz ataerkil bir düzene sahiptir. Ataerkil toplumlarda kadının namusu, erkeğin şerefi sayılmaktadır. Kadının namusunu koruması kendisine verilen en büyük sorumluluktur. Aksi takdirde, kadının öldürülmesi gerekmektedir. Aşiret dediğimiz çevre ise, bu konuda kadını öldüren kesime alkış tutmakta ve destek olmaktadır. Çünkü bu suçu işleyen ahlaklı olarak değerlendirilmektedir. Genç kızın bir gence sevdalanması, sevdiği genç ile kaçması, evlilik öncesi hamilelik, gayrimeşru doğan çocuk gibi olaylar töre cinayetlerine neden olmaktadır. Töre cinayetlerinin önlenmesi için kesinlikle tüm bireylerin, yalnızca kendilerinin isteyerek kurdukları evlilik, arkadaşlık, birlikte yaşama gibi konularda söz sahibi olmalarına olanak sağlanmalı ve herkesin eğitim, adalet, sağlık ve güvenlik gibi temel hizmetlerden yararlanıp, katı namus anlayışından uzaklaşması gerekmektedir.


Yıllardır Kana Doymayan Cehalet;
“TÖRE VE NAMUS CİNAYETLERİ

Töre cinayetlerini önleme konusunda, toplumun bilinçlenmesi için eğitici programlar yapıp, kadın potansiyelini her alanda değerlendirecek eğitim, sanat, sosyal ve kültürel etkinlikler gerçekleştiren ve kadın bilincini arttırmak amacı ile yola çıkmış, Mardin Töre Cinayetlerini Önleme ve Kadın Potansiyelini Değerlendirme Derneği (TÖRKAD) Başkanı Zeynep Alkış ile töre üzerine bir sohbet...

Öncelikle törenin bizlere bir tanımını yapabilir misiniz?
Töre, tora sözcüğünden gelmektedir. Bir toplumdaki gelenek (örf), görenek (adet) ve ahlak kurallarının tümüne verilen addır. Toplumca ortaklaşa olarak kabul edilen, benimsenen gelenek ve göreneklerin, alışkanlıkların, ahlak kurallarının tümünü ifade eder. 
Toplumsal normların bir bölümü hukuki normların yani resmi ve yazılı kuralların aksine, zamanla ve aşama aşama oluşarak toplum hayatında güç kazanır ve otoritelerini toplumsal baskının sağladığı yaptırımlarla elde ederler. Bunlar genellikle yetkili ve kurumsallaşmış bir otorite tarafından değil, toplumun büyük bir bölümü tarafından uzun süreden beri kullanılarak gelişen, gelenekselleşen, yaygınlaşan ve günlük hayatta uygulanan resmi olmayan yazısız normlardan oluşurlar. İşte bu tür toplumsal normların tümü, o toplumun töresini oluşturur. 

Neden töre cinayetleri olmaktadır ve genelde mağdur olan kesim hangi kesimdir?
Öncelikle, bölgemiz feodal yapının etkisi altında içe kapanık aşiret yapısı, geleneklerin yazılı hukuk kurallarından daha baskın olması, en önemlisi de yanlış ve eksik din eğitimi bu cinayetlerin en önemli sebeplerindendir. Töre cinayetlerinde mağdur olan genelde kadın olmakla beraber evladını savunamayan veya öldürmek zorunda kalan anne babalar, çocuk yaşta cinayete zorlanan erkek kardeşler de mağdurlar arasındadır.

Töre cinayetleri konusunda insanlar nasıl bilinçlendirilebilir?
Kamusal bilinci oluşturmak zor ve uzun bir süreçtir. Toplumdaki tüm kesimlerin aktif katılımıyla çözülebilecek bir sorundur. Bireylerin farkında olmalarını sağlamak, köylerde çözüme yönelik bilinci oluşturmak, çözüm yollarının ve iletişim ağlarının açık olduğunun bilincini yerleştirmek üzere çalışılmalıdır. Rolleri itibari ile toplumda etkin olan kişilerin (kanaat önderleri, muhtarlar, din adamları, öğretmenler ve hukukçular) etkin katılımlarının sağlanması gereklidir.

TÖREYİ MEŞRULAŞTIRMAK İÇİN DİNİN KULLANILMASINA KARŞIYIZ!

Yasalar Yeterli Değil!
Konsensus Araştırma ve Danışmanlık tarafından Türkiye’de 18 yaş üstü seçmen nüfusunu temsil etme yeteneğine sahip 1535’i erkek ve 1465’i kadın olmak üzere toplamda 3 bin kişi ile gerçekleştirilen araştırma, 6 - 24 Nisan 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Ankete katılan bireylere “Ülkemizde kadın ve töre cinayetlerinin engellenmesinde mevcut yasalar yeterli midir, yetersiz midir?” sorusu yöneltildi. Bireylerin % 95,5’i töre cinayetleriyle ilgili yasaların yetersiz olduğunu savunurken, kadın cinayetleriyle ilgili yasaları da yetersiz görenlerin oranı % 96’yı buldu.

Töre cinayetlerine maruz kalacağını bilen bir kişi neler yapabilir ve nereye sığınabilir?
Töre cinayetlerine maruz kalacağını fark eden kişilerin başta güvenlik güçlerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Hizmetler İl Müdürüğü’ne, bizim gibi STK ve toplum merkezlerine başvurmaları hayati öneme sahiptir. Maalesef mağdurlar ölüm zamanlarını bilmiyorlar. Çoğu ya intihar ettiriliyor ya da ölümlerine intihar süsü veriliyor.

Din ile töre ilişkisinden de bahsedebilir misiniz?
Aşiretler, islami değer ve normlardan ziyade kendini islamla meşrulaştıran değerler yaratmıştır. İslam, toplumları Kur’an temelli yazılı bir hukuka kavuşturmuş ve cezaları bireysel olmaktan çıkarıp merkezi otoritenin eline teslim etmiştir. Özellikle merkezlerden uzak kırsal bölgelerde, islami olarak niteleyemeyeceğimiz ancak kendini islamla meşrulaştırma eğilimi gösteren töreler oluşmuştur.

Fertler ceza verme yetkisine sahip değillerdir. Bu abartılı ve ataerkil davranışlar, kadına kendi isteklerinde bile tercih hakkı vermeyebiliyor. Bunun dayanağının da dinden alındığı zannediliyor. Sanki kız, babasının veya erkek kardeşinin tercihini kabul etmek zorundaymış, kendisi tercih hakkına sahip değilmiş gibi bir dayatmaya tabi tutuluyor.

Töre ile ilgili yasalardan da söz edebilir misiniz?
2005 yılında TCK’da yapılan değişiklikler yeterli değildi. Son anayasa değişikliği ve ilgili yasalarda yapılan değişikliklerle sorunun etkin müeyyidelerle çözümü noktasında ciddi çalışmalar devam etmektedir.

Peki, devlete bu konuda sizce düşen görevler nelerdir?
SHÇEK bünyesinde hizmet veren 183 Aile, Çocuk, Kadın, Sosyal Hizmet ve Özürlü Çağrı Merkezi’nin çalışmasındaki sorunların giderilmesi, daha işlevsel kılınması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır. Ülke genelinde 24 saat hizmet verecek, ücretsiz ‘ALO ŞİDDET HATTI’ oluşturulmalıdır. Burada, şiddet konusunda eğitim almış personelin görev yapması sağlanmalıdır. Kadına yönelik şiddet konusunda zararlı gelenek ve göreneklerin tespit edilerek, buna yönelik tutum ve davranış biçimlerini değiştirmelerini sağlayıcı eğitim programları hazırlanmalıdır. 

Askerlik eğitiminde, camilerde, kahvehanelerde, çok sayıda erkeğin çalıştığı kuruluşlarda kadına yönelik şiddet konusunda, erkeklere yönelik zihniyet dönüşümünü sağlayacak eğitim programları düzenlenmelidir. Sağlık görevlileri, yargı mensupları, kolluk kuvvetleri, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, çocuk gelişimi uzmanları ve diğer meslek gruplarının lisans ve hizmet içi eğitim programlarında, kadına yönelik şiddet konusu yer almalıdır.

Sağlık hizmeti sunan kurumlarda çalışan sağlık personelinin kadına yönelik şiddeti tanıması, tespit etmesi, gerekli müdahaleleri yapabilmesi, şiddete uğrayan kadınları uygun kuruluşlara yönlendirmeleri için gerekli alt yapının oluşturulması sağlanmalıdır. Sağlık çalışanlarının mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim programlarında kadına yönelik şiddet konusuna yer verilmelidir.

Yerel düzeyde Valilik, Emniyet, Jandarma, Belediye, Müftülük, Üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla komiteler oluşturulmalıdır.

Ulusal düzeyde veriler bulunmamaktadır. Bu nedenle bu konularla ilgili bakanlıkların sağlıklı veri oluşturabilmeleri için toplanacak verilere yönelik standart soru formları hazırlanarak, sonuçları tek elde (Türkiye İstatistik Kurumu) toplanmalı ve kadına yönelik şiddet konusunda oluşturulacak veriler ulusal veri tabanına entegre edilmelidir. 

Töre-namus cinayetlerinin nedenlerine, sonuçlarına, maliyetine ve önleme yöntemlerine ilişkin projelerin üretilmesi ve gerçekleştirilmesi yönünde ilgili kuruluşlara destek verilmelidir. 
Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerin giderilebilmesi için, kadının her alanda güçlendirilmesi gerekmektedir.

Özellikle ekonomik yönden geri, geleneksel değerlerin hakim olduğu kırsal bölgelerde kız çocuklarının eğitime katılmalarını sağlamaya yönelik olarak, yatılı kız bölge okullarının (İlköğretim ve Ortaöğretim) açılması ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Son olarak, Kalem-i Cümbüş okuyucularına TÖRKAD olarak sürdürdüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Kamusal bilinç oluşturma ile ilgili AB destekli projelerle bütün kesimlere ulaşmaya çalışıyoruz. Ayrıca içinde hukukçu, teolog, sosyolog, eğitimci, muhtar, din adamı ve kanaat önderlerinin bulunduğu ani müdahale grupları oluşturarak, sorunun çözümüne katkıda bulunma çabasındayız. Töre cinayetlerinin toplum tarafından kabul görmesi, mağdurların dış dünyayla ilişki kuramaması, töre cinayetlerinin dine dayandırılarak meşrulaştırılması, töre cinayetleri ve vakalarının emniyete, adli mercilere intikal ettirilmemesi, bölgenin töre ile anılmaması için sorunun yok sayılması ve sorunun üstüne gidilmemesi gibi sorunun asıl kaynaklarına müdahale ederek sorunu çözmek istiyoruz. TÖRKAD olarak bunu çok boyutlu olarak ele almaktayız. Bu nedenle kadınların bilinçlenmesi, ekonomik ve eğitim sorunlarının çözümü noktasında da projeler üretip uyguluyoruz. Kadınlarımızın tüm problemlerinin çözümünde dernek olarak çalışmalarımıza daha etkin ve verimli olarak gayretle devam edeceğiz.

Bize bu fırsatı verdiğin için, ilgi ve alakana teşekkür ediyorum. Törenin cinayetlerde değil, düğünlerde yaşandığı bir dünya dileği ile.