27 Mart 2013 Çarşamba

Dev Markaları Bünyesinde Toplayan İmparatorluğun Mütevazı Kaptanı; Mustafa Koç

2011 yılında Golf XL dergisinde çalışırken Mustafa Koç İle keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

-Golf ile alakalı Türkiye için önemli birisiniz. Türkiye’de golfü nasıl buluyorsunuz?

Mustafa KOÇ: Türkiye’de baktığınız zaman golf emekleme sürecinde. Antalya’da 16-17, İstanbul’da 3, Bodrum’da 1 saha var. Onun dışında 70 milyonluk ülkede ve bu ülkenin başkentinde bir tane bile golf sahası yok. Bu çok büyük bir eksiklik.

-Bunun nedeni nedir?
MK: Başta bürokrasi ve ilgisizlik diyebiliriz, tabii ekonomik etkisi de var, araziler çok pahalı. Zamanında Antalya’ya heyet tarafından tahsisler verildi. Onlar belirli bir yere getirdiler, fakat ‘resort course’ dediğimiz turistiklere yönelik. Maalesef kendi içlerindeki rekabetten dolayı çok ucuza satılan oteller ve sahalar oluştu. Burada bir kişi uçak bileti dahil 600-700 Euro’ya gelip tüm hizmetlerden faydalanarak golfünü oynayıp gidiyor. Dünyada böyle bir şey yok. Tur operatörleri para kazanıyor, bizimkiler ise para kaybediyor. Oteller çok güzel, her türlü hizmet var. Sahalar İspanya ve Portekiz’e nazaran çok yeni fakat çok ucuza satıyorlar. Bu stratejik olarak büyük bir hata. Birbirleri ile olan çekişmelerinden dolayı fiyat daha da düşüyor. Bu da tur operatörlerinin ve turistlerin işine yarıyor. Şimdi tahsisler de durdu. Bir de çevrecilerin çok yanlış bir yaklaşımı var. Sanki doğaya zarar veriliyormuş gibi bir izlenim veriyorlar. Bugün İsveç gibi bir yerde -ki 7 ay karla kaplı- toplam 300 tane golf sahası var. Düşünebiliyor musunuz? Gençlik programımız yok, ileride turnuva oynayıp yetişebilecek bir alt yapımız yok. Sağolsun Ahmet Ağaoğlu kendi çabaları ile bunu bir yere getirdi. Ama tabii ki bir yere kadar. Maslak’daki sahamız biliyorsunuz 11 çukurlu bir saha. Kapasitesi belli, burada program yapmak da çok zor oluyor. Pahalı da bir spor tabii ki. Maalesef bir sosyete sporu olarak tanıtıldı. Genç sporu olarak bilinmiyor. Bir de önemli bir sorun golf okulu olmaması. Bu da çok büyük bir dezavantaj. Devletin rolü oldukça önemli. Şimdiye kadar sadece turizm tarafına önem verildi. Açıkcası orada da başarılı oldular. Ancak maalesef ileriye dönük, genç bireyleri futbolda ve basketbolda olduğu gibi yetiştirecek bir program yok. Bugün çocuklarımız yeni yeni gidip dışarıda müsabakalara giriyorlar. Oradaki gençleri gördükten sonra, insan aradaki farkları çok daha iyi anlıyor.

-Ülkemiz güçlü bir ülke. Fakat birlik beraberliğimizde sanıyorum sıkıntı yaşıyoruz yoksa ülkemizdeki gençlerin ya da junior’ların önünü açmak ve onlara bu konuda hizmetler verebilmenin çok zor olduğunu düşünmüyorum.

MK: Evet tabii, bu konuda planlama çok önemli. Bunun belirli bir devlet stratejisi olması lazım. Bizde mesela dışarıdan bir antrenör getiriliyor. Antrenörden bir senede hemen bir şeyler bekleniyor. Bu kesinlikle bir senede yapılacak bir şey değil. 8-10 senelik perspektif içinde belirli hedeflerin seçilmesi lazım. 1-2 sene içinde bir şeyler olmaz ise hemen “tamam olmadı” denilip başka biri getiriliyor. Bahsettiğim şeyi başka sporlarda da yapıyoruz. Siz de sporun içinden geliyorsunuz bahsetmeme gerek yok aslında. O bakımdan bunu uzun soluklu bir iş olarak görmek lazım. Korelileri alın ele, Tayland’ı düşünün. Hele Koreli kızlar ortalığı kasıp kavuruyorlar.

-Kasım ayında İGTM’ye yaklaşık 1.200 katılımcı katıldı. Biliyoruz ki biz Belek’i ön plana çıkarmışız fakat Türkiye olarak çok geride kalmışız. Halbuki Türkiye’de yeni Belekler olabilecek çok yerimiz var.
MK: Haklısınız, daha önce de bahsettiğim gibi bu zaman alan bir spor, dolayısıyla golf ile eğitimi bir şekilde birleştirmemiz gerekiyor. Çocuk okula gidiyor ve golf oynuyor, bu süreçte hafta içi golfe belirli bir zaman ayırabiliyor. İkisini birleştirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Şayet birleştiremez ise, bir yerden sonra tabii ki okul daha ağır basıyor. Antreman yapmazsanızda bir yere kadar kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Burada da bir paradoks var. Halbuki hem golf oynanmalı hem de eğitim alınmalı. Örneğin; Fransa’da böyle örnekler var, kişi akademik kariyerini golf okulunda sürdürüyor ama önceliği de golf oynamaya veriyor. Sonunda velisi de ona göre bir beklenti içine giriyor. Başka türlü olması mümkün değil.

-Özel okullarımız golf ile ilgili bir bölüm açabilir ayırabilir diye düşünüyorum. Yani işin çözümü sanki ilkokul, ortaokul ve lisede.
MK: Zaten o yaşlarda başlamak en doğrusu.

Yanılmıyorsam siz 12 yaşınızda başlamıştınız?
MK: Evet, 12 yaşında başladım fakat ara verdim uzun bir süre. Daha sonra 1995 senesinde tekrar başladım. Antalya’da bir bayi toplantısı vardı. O zamanlar Nasyonel’de yeni açılmıştı, “Bir gideyim” dedim. Orada “hadi gel vur” falan dediler. Başlayış o başlayış oldu.

Handikapınız kaç Mustafa Bey?

MK: 7 handikapa sahibim. Bir işadamı olarak 7 handikapa sahip olmak zor tabii.

İstanbul Golf Kulübü’nde aktif olarak kaç oyuncuya sahipsiniz?
MK: Kulübümüzde toplam 600 üyemiz var, bunun 400’ü aktif olarak oynayan oyuncular.

Bütün turnavaları takip edebiliyor musunuz?
MK: Eskiden neredeyse her turnuvaya giderdim ama yaşadığım kazadan dolayı artık seçerek gidiyorum. 18 çukur oynayınca yürürken biz zorluk çekiyorum.
Kızlarınızın golf sporuna karşı bakışı nasıl?
MK: Çok fazla ilgilerini çektiğini söyleyemem. Bir kaç kez götürdüm, küçüğü daha çok tenise eğilimli, büyük olan kızım ise hiç ilgilenmedi diyebilirim. Bu tarz şeylerde kesinlikle zorlama olmaz. İleride belki ilgileri olur bilemeyiz.

Golf sporu dışında başka öncelikleriniz var mı?

MK: Tabii ki var. Önceliklerim arasında ailem yer alıyor. Bunun yanında özellikle model uçak ve yelkene karşı çok ilgiliyim.

“Devlet Teşviği Bir Yere Kadar”

Peki, Mustafa Bey Yerli otomobil denilince akla ilk siz geliyorsunuz. Bununla ilgili görüşlerinizi almak istiyorum.
MK: Yerli otomobilin tarifini iyi yapmak lazım. Bugün dünyaya baktığımızda her marka, diğer her markanın ekonomik sebeplerden dolayı bir şekilde alt yapısını kullanıyor. Böyle birşey dururken sıfırdan bir Türk arabası yaratmanın maliyetini tahmin edebilirsiniz. Ölçek, satış dağıtım, satış sonrası servis ve pazar çok önemli. Bu saydıklarım olmadığı zaman Türkiye’de bugün bir tane modelden en fazla 30 bin satılıyor. Bir modelden iki-üç milyon adet ürettiğin zaman bunun ekonomik yatırımı var. Tabii ki devlet sırf teşvik olsun diye, masanın üzerine bir kaç milyar dolar koyarsa o zaman düşünülebilir. Fakat böyle bir şeye, sırf kendi arabanız olacak diye yatırım yapmaya hiç gerek yok. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. Gerçi Otomobil Sanayiciler Derneği bu konuda bir çalışma yaptı. Ama bugün mevcut platformlardan bir tanesini Türk arabası olarak da çok rahat convert edebiliriz. Fakat dediğim ölçek olmadığı müddetçe bunun ekonomisi yok. Sayın Babacan da yuvarlak masa toplantısında “Devlet teşviği de bir yere kadar “ diye belirtti. O da doğru, bir şeyleri sürekli devletten bekleyemeyiz. Bugün Türkiye gerçekten dünyada önemli üretim güçlerinden bir tanesi. Tofaş’a gidin, Gölcük’deki fabrikaya gidin, göreceksiniz, dünyada çok az öyle fabrika var. Amerika’ya araç ihraç ediyoruz. Bundan 10 sene evvel söyleseler ben bile gülerdim.

Dışarı Gittimizde Göğsümüz Kabarıyor

Ekonomimizi nasıl buluyorsunuz?
MK: Ben gayet memnunum. İyi yönetildiğini düşünüyorum. 2011 yılında yapılmış olan yapısal reformların devam etmesi, tek partili bir hükümetin buna sahip çıkması ve mali bütçelerin hakikaten taviz vermeden götürülmesi 2008 yılındaki krizden gördüğünüz gibi bizi çok hızlı çıkardı. Sayın Babacan bu işi gayet güzel koordineli bir şekilde yürütüyor. Açıkcası dışarı gittiğimiz zaman göğsümüz kabarıyor. Artık Türkiye çok konuluşulur hale gelmiş durumda.

Ekonomimiz Avrupa Birliği’ne Entegre Oldu

Eskiden Avrupa Birliği meselesi vardı. Avrupa Birliği bizden hep kaçardı ama bugün Sayın Babacan’ın da yaklaşımları, “Artık biz Avrupa Birliği’ni düşünüyoruz” gibi. Bu ekonomimizin güçlü olduğu anlamına gelmek ile birlikte sanki bir duruş da sergilediğimizi gösteriyor.

MK: Şimdi Avrupa Birliği meselesi çok çetrefilli bir hadise. Birincisi, tam üye olmadan gümrük birliğine girmiş olmamız bence yanlış bir hareket. Ama diğer taraftan da ekonomi Avrupa ile entegre oldu, şirketlerimiz çok daha yalın çalışmayı ve rekabeti öğrendiler. Tüm bunlar çok iyi oldu ama biz bunun karşılığında
hiçbir şey almadık ve ekonomi şu anda tamamı i le Avrupa Birliği’ne entegre olmuş durumda. Avrupa Birliği’ne girelim veya girmeyelim, bence Türkiye her zaman batının bir parçasıdır.

Röportaj: Dicle Aslı Mursaloğlu & Adnan Kolay