9 Mart 2012 Cuma

“Türkiye Batının Doğusu, Doğunun da Batısıdır”

Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği Genel Başkanı Dr.Hasan Sert ile , “TÜMSİAD ve Dünya” konulu bir sohbet gerçekleştirdik.


“Türkiye Batının Doğusu, Doğunun da Batısıdır”

Elde ettiği önemli başarılarla son zamanlarda adını sıkça duyuran TÜMSİAD’ın yapısından biraz bahseder misiniz?
Türkiye’de olayları dinamik hale getiren, tetikleyen ve ülkelerin kalkınmasına yardımcı olan ekonomik bir çalışma var. Bu ekonomik durumu planlayan iş dünyasıdır. Dolayısı ile bunu sağlayan da iş adamlarıdır. İş adamlarına yukarıdan aşağıya baktığımızda, örgütlenmiş yapılar ve örgütlenmemiş yapılar yer almaktadır. Örgütlenmemiş yapılar bireysel olarak kendi güçleri ile ayakta durup ileriye doğru gitmeye çalışan yapılardır. Fakat iş adamları örgütlenmiş ise, daha başarılı olabiliyorlar. Bu noktada Türkiye’de sivil toplum kuruluşları adı altında iş dünyasını örgütlemeye yardımcı olan yerler var. Biz de TÜMSİAD olarak iş dünyasında çalışan iş adamlarının toplandığı bir derneğiz. Dünya genelinde dürüst ve ahlaklı işadamları kuşağı oluşturmak için, 1250 gönüllü yönetim kurulu ve komisyon üyelerimizle, Avrupa Birliği’nin belirlediği 90 ayrı sektörde gece gündüz çalışmaktayız. 2005 yılında kurulmamıza rağmen bugün 46 ilde örgütlenmiş, sekiz ülkede (Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Suriye) merkezler kurmuş, diğer ülkelerde de temsilcilikleri olan güçlü bir yapıya sahibiz. Yaklaşık 8 bin 500 üyesi bulunan bir sivil toplum kuruluşuyuz.

TÜMSİAD amaçları doğrultusunda üyelerine ne gibi destekler vermektedir?
Size genelde toplantılarımda verdiğim bir örneği vereyim. Norveç Başbakanı “Benim ülkemin nufusu beş milyon ama ben her gittiğim yerde 15 milyonluk bir ülkenin vatandaşı gibi davranırım. Çünkü benim her bir vatandaşım, ortalama üç sivil toplum kuruluşuna üyedir” demiştir. Bu da, sivil toplum kuruluşlarının organize yapılara nasıl katkı sağladığının göstergesidir. Geçmişte Osmanlı’da bu yapılar vakıf adı altında vardı. Şimdi bu yapılar sivil toplum kuruluşu olarak devam ediyor. Bu yapılarda amaç, gönüllü çalışanların veya kuruluşların bulunduğu kategoride devreye girmesi ve çalışma yapmasıdır. Biz TÜMSİAD olarak, iş dünyası ve ticari hayat ile ilgili olduğumuz için gönüllü kişileri devreye sokarak oluşturabildiğimiz potansiyelleri yanımızdaki arkadaşlar ile paylaşıyoruz. Bu paylaşım sırasında da ülkemiz, üyelerimiz ve biz kazanıyoruz. Ülkemizin kazanıyor çünkü iş dünyasının ortak olma gücünü kullanıyoruz. Üyelerimiz kazanıyor çünkü birey olarak yaklaşamayacağı noktalara bizimle birlikte yaklaşmış oluyorlar. Biz kazanıyoruz çünkü biz de üyelerimiz ve üretmiş olduğumuz işler ile kendimizi güçlendirmiş oluyoruz. Bir de insanların içinde karşılıksız iş yaptığı vakit mutlu olacağı bir duygu var, biz bunu da telafi etmiş oluyoruz. Bir başka açıdan STK’larda çalışan kişiler gönüllü çalışan insanlardır. Ve böyle çalışmanın kişiye ayrı bir katkısı olmaktadır. İnsanlar sürekli iş, para ve kazanma ile içiçe olduğunda, gönüllerinin bir köşesinde mutlu olmadıkları bir yer var. İşte bu tür çalışmalarla o duygularını da güçlendirmiş oluyorlar.

Peki, TÜMSİAD olarak belirli bir hedef kitleniz var mı?
Evet, biz daha çok KOBİ’leri alan olarak belirledik. Çünkü Türkiye’de 3 milyon 450 bin kayıtlı KOBİ var ve Türkiye’de ki işletmelerin %99’u KOBİ’dir. Yaklaşık 22 bin civarında ihracat yapabilen firma var diğer firmalar ise yapamıyorlar. Bu da Türkiye’de 3 milyon 470 bin işletmenin yurtdışı ile tanışmamış, mal gönderememiş, ihracat ve ithalat yapamamış olduğunu göstermektedir. İşte bizim hedef kitlemiz kendinde bu cesareti ve gücü yakalayamamış, var olan birikimlerini değerlendirememiş grupları oryante edip, yol gösterip ve varolan seviyelerini de arttırarak “KOBİ” dediğimiz küçük işletmeleri orta boy haline, orta boy işletmeleri büyük işletmelere, büyük işletmeleri ise global işletmelere çevirmek için çalışmalar yapıyoruz.

Verdiğiniz hizmetlerin karşılığında AB tarafından KOBİ’lere hizmet eden en etkin sivil toplum kuruluşu olarak TÜMSİAD’ın seçilmesi yaptığınız çalışmaların başarısını bir kere daha gözler önüne seriyor...

KOBİ’lere yönelik özel çalışmalarınız var mı?
Tabii ki... KOBİ’lere yönelik çoklu eğitim programları hazırlıyoruz. Toplam 46 şubemiz var. Bu 46 şubenin herbiri her hafta bir ya da iki defa eğitim programı yapıyor. Verimlilik, ihracat, dış ticaret gibi bir çok işletme yönetim konularında eksiklikleri tespit edip, bunları giderecek eğitimler düzenliyoruz. Sadece bununla da kalmayıp doğalgaz sistemlerinden tutun, toplumun ihtiyaç duyduğu kültürel sanatlara kadar bir çok şubemiz eğitimler veriyor. Ve kesinlikle bu eğitimlerden herhangi bir ücret almıyoruz. Eğitimleri verdiğimiz kişilere daha sonra yurtdışına çıkmalarını sağlıyoruz. Bu da firmaları daha da cesaretlendirip, üzerlerinde bulunan korkuları atmalarına yardımcı oluyor. Yani ilk önce fikir, eğitim olarak yetiştiriyoruz daha sonra onları yurt dışına götürürken yanlarında olup yurt dışı programları uyguluyoruz.

2010 yılında TÜMSİAD, KOBİ etkinliklerinde birinci oldu.

Avrupa Birliği tarafından 2010 yılında, dediğiniz gibi TÜMSİAD birinci seçildi. Bu gerçekten kolay, basite indirgenecek bir konu değil. AB, bizim yapmış olduğumuz etkinlikleri ve bütün dünyadaki ülkeleri analiz etti. Ve katılan 37 ülke arasından TÜMSİAD, KOBİ etkinlikler açısından birinci geldi. Bu da bizi çok gururlandırdı. Aslında KOBİ’leri sadece Avrupa değil bütün dünya keşfetmiş durumda. Hatırlarsanız Obama “Ben şu ana kadar, hep büyük şirketleri ve bankaları kurtarmakla zamanımın çoğunu harcadım ama eksik yaptığımı anladım. Bundan sonra ben KOBİ’leri kurtarmakla ilgili çalışmalar yapacağım” demiştir. Bu çok önemli bir duruştur. Avrupa Birliği, iki yıldır KOBİ etkinlikleri yapıyor. Biz TÜMSİAD olarak burada birinci sırada yer alıyoruz. Aslında daha da önemlisi Türkiye, 2009 yılında yine KOBİ etkinliklerinde 206 dünya ülkesi arasında 17. sırada yer almıştı. Bu yıl TÜMSİAD’ın devreye girmesi ile Türkiye üçüncü sırada yer aldı. Biz, bunun kalıcı ve sürdürülebilir kalmasını sağlayıp daha çok çalışacağız.

“Türkiye batının doğusu doğunun da batısı iken fırsatları kaçırmamalıyız” 

Türkiye’yi coğrafi konumu, ekonomik durumu ve sanayi gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye doğunun en batısında, batının da en doğusunda yer alıyor. Böyle bir noktada pergelin bir ayağını Türkiye’ye koysak ve uçak ile dört saatlik bir alan belirlesek bu pergelin içerisine 52 tane ülke girmektedir. Yani 52 ülkeye ben dört saatte ulaşabiliyorum demektir. Bu, Türkiye için çok büyük bir avantajdır. Bunun yanında Türkiye 62 ülkeye vizesiz olarak girebilmektedir. Ve yine üçüncü önemli konu ise, Türkiye batı Avrupa’dan başlayıp Çin’e kadar başka bir sanayi üssü olamayan bir coğrafyada bulunuyor. Ve bu coğrafyada yaşamını sürdüren entelektüel insan profili çok fazla. Yani vurgulamak istediğim, Türkiye sanayi açısından da çok güçlü bir ülke. Bu avantajları ülkemiz çok iyi kullanmalıdır.

Türkiye şu anda bu avantajı yakalamışken bu fırsatı değerlendirmek gerekli diye düşünüyorum. Sizin bu konuda ki görüşleriniz nelerdir ve Türkiye bu avantajı nasıl değerlendirmelidir?
Kesinlikle Türkiye fikir olarak ve kimseyi ötekileştirmeden bunu değerlendirmeli. Bunu değerlendirebilmesi için Türkiye’deki iş dünyasının buna hazır hale getirilmesi gerekiyor. Yani bu firmalara yurt dışı, yönetim ve ihracatla ilgili hedefler koyulmalı. Kişilerin psikolojik yapısını da buna göre ayarlamak gerekiyor. Yoksa önümüzdeki işlere sadece bakmakla kalırız. Örneğin; biz Kuveyt ve Katar’da incelemeler yaptık. Gelecek yılda büyük bir yatırım yapılacak. Stad, yol, restaurant ve otel gibi bir çok yatırım gerçekleştirilecek. Bizim burada bir karar vermemiz lazım. Buradaki işlerde biz olacak mıyız? Olmayacak mıyız?.. İşte burada bir fikir oluşturmamız gerekiyor. Bu fikri hükümetimiz gerçekten oluşturuyor. Burada devletin yapması, hükümetin yapması gereken eylemler var. Biz STK’lılar olarak da alınan kararların sonucunda açılan yolların arasından güzel yürümesini başarabilmeliyiz.

“Türkiye AB standartlarında mal üretiyor”


Türkiye bu kadar avantajlı bir konumda olmasına rağmen, ihracat konusunda sıkıntılı bir süreçte olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili neler söylemek isterseniz?
Batı Avrupa ülkeleri diğer ülkeleri birer hammadde kaynağı olarak görüp, sömürmüşler. Bu durumuda mazlum ülkeler tespit etmiştir. Kendilerine bir kurtarıcı aramaktadırlar. Bu psikolojik bir analizdir. Ekonomik analize baktığımızda, batılılar çok kaliteli mallar üretiyorlar ama çok pahalılar. Doğu ülkeleri (Çin gibi) ucuz mal getiriyor ama çok kalitesiz ve tek kullanımlık mallar getiriyorlar. Dolayısı ile bu iki teknolojinin arasında diğer ülkeler sıkışmış durumda. İki tane eksen var diyebiliriz; “Batı” ve “Doğu”... Burada sıkışan mazlum ülkeler, biraz kaliteli olsun ama benim işimi de görsün diyorlar. İşte tam bu noktada Türkiye devreye giriyor. Türkiye şu anda dünyanın tüm ülkelerinde Avrupa Birliği standartlarında mal üretebiliyor. Sanayi malı üretebiliyoruz. Bizim 113 milyar dolarlık ihracatımızın % 90’ı sanayi malı ve %87’si Avrupa Birliği ülkelerine satılıyor. Yani biz Avrupa’da kendi üstünlüğümüzü ispat etmişiz diyebiliriz. Çok kaliteli ürünler ve sanayi malları üretebiliyoruz. Bu çok büyük bir avantajdır. Fiyatlarımız Avrupa’nın dörtte biri, yani Çin’den biraz daha yüksek ama kalitemiz Avrupa kalitesinde. İşte böyle bir noktada, kişiler bizim mallarımızı almak istiyorlar. Ürünlerimiz çok kaliteli ve fiyatlarımız uygun. Burada kendimize bir format atmamız gerekiyor. Daralmış ticari şartlarda atak yapıp kendi etrafımızda mı döneceğiz? Yoksa bir iki saat yolculuğa razı olup bu hizmetleri Tahran, Suriye, Arabistan gibi ülkelere mi sunacağız? İşte TÜMSİAD tam burada devreye girmeye çalışıyor. “Açılalım, Türkiye bize yetmez, biz diğer kıtalarda olmalıyız diyor” ve orada arkadaşlarımıza yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Dünya Verimlilik Bilim Konfederasyonunda “Dünya Verimlilik Oskarı” alan 41 kişiden biri olarak seçildiniz. Bize bu süreçten de bahseder misiniz?
Avrupa ve dünyada her iki yılda bir, dünya verimlilik kongreleri yapılıyor. Dünyadaki en başarılı kişiler, verimliğe katkısı olanlar WCPS ve EANPC tarafından değerlendiriliyor. Türkiye’de koordinasyonu yapan bu kurum MPM’dir. Dünya’da ise bütün ülkelerin bağlı olduğu WCPS (Dünya Verimlilik Konfederasyonu)’ dur. MPM de, Türkiye’deki başarılı ve verimli kişileri aday olarak WCPS’ye gönderiyor. Uluslararası değerlendirmesi ise, Dünya Verimlilik Bilim Konfederasyonu Merkezi organize ediyor. Ama bunu organize ederken Dünya Verimlilik Bilim Akademisi, beş kıtada bulunan ayrı seçici kurullar yapıyor. Oradaki seçici kurullar da değerlendirilip tekrar Amerika’da toplanıyor, sonra adaylar kesinleşiyor. Bu seçim ve değerlendirmelerden sonra Dünya Verimlilik Oskarı alan 41 kişiden biri seçildik diyebiliriz.

Son olarak, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun Denetleme Kurulu’nda yer aldınız. Burada bulunma nedenleriniz nelerdir?
Türkiye’de biliyorsunuz dış ticareti planlayan kurumlar var. İhracatı Geliştirme Merkezi, Dış Ticareti Geliştirme Müsteşarlığı, Hazine Müşteşarlığı ki bunun finans kısmını ayarlıyor gibi. Ama bunların da sosyal boyutunu planlayan kurumlar var. DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) gibi. Ülkeler arasındaki ticareti ve ilişkileri koordine eden bir yapıdır. Bu da TOB’un içerisinde kurulan yarı resmi bir yapıdır. Orada 110 civarında Türk-Amerikan, Türk- Şili, Türk-Nijerya, Türk-Fransız gibi iç çalışma grupları ve konseyleri oluşmuş. Bu çalışmalar Türkiye ile diğer dünya ülkeleri arasında ticareti geliştirmek için yapılmaktadır. Biz de bu kurulun içerisinde bu yıl ilk defa, Kurucular Kurulu ve Denetleme Kurulu’na seçildik. Burada olmak istememizin nedeni ise; bizler dünyanın bir çok ülkesine gidebiliyoruz. Diğer arkadaşlarımızın da oralarda bulunmasını istiyoruz. Özellikle iş yapan kişilerin oralarda olmasını istiyoruz. O noktada burada da yer aldığımız için mutluyuz.

Kısa adı TÜMSİAD olan Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği, 46 yurt içi şubesi,
sekiz yurt dışı çözüm ortağı (Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Suriye ) ve 8 bin 500 üyesi ile ülke ekonomisine katma değer oluşturan uluslararası bir işadamları derneğidir.

TÜMSİAD bu güne kadar Türkiye’de 46 ilde örgütlenmiş, 8 ülkede de merkezler kurmuştur.
• Almanya • Belçika • Hollanda • Fransa • Danimarka • Avusturya • İsviçre • Suriye


Röportaj: Dicle Aslı Mursaloğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder