4 Ocak 2013 Cuma

Farklı Roller Her Oyuncunun Rüyasıdır!


1958 yılında Devlet Tiyatroları sanatçı kadrosuna giren ve daha sonra sinemaya 1965 yılında “Taçsız Kral” adlı filmle başlayan Ayten Gökçer, sinemadan çok tiyatroya önem vermiş, “Yılan Hikayesi” adlı televizyon dizisi ile de kendisine geniş bir hayran kitlesi edinmiştir. 2010 yılında hayata veda eden Türk Tiyatrosu’nun efsanevi ismi Cüneyt Gökçer ile 45 yıl süren muhteşem bir evliliğe imza atan Gökçer’in; Aslı adında bir kızı, Efe ve Yonca adında iki torunu olmuştur. Usta sanatçı Ayten Gökçer ile Tiyatro üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


Farklı Roller Her Oyuncunun Rüyasıdır!


Baleden ayrılıp tiyatroya geçiş sürecinde neler yaşadınız? Sizi tiyatroya teşvik eden güç neydi?


Konservatuvarın bale bölümünde iken, bizleri Küçük Tiyatro’da oynanan çocuk oyunlarında dans etmemiz için yolluyorlardı. Çocuk oyunlarını büyük bir sevgi ve hayranlık ile izlerdim. Bu çalışmalarımız senelerce sürüp gitti. 1958-1959 yıllarında “Nur içinde yatsın” Sayın Muhsin Ertuğrul, bizi sınav ile kadroya aldı. Çok çalışkan bir elemandım. Sezon başında iki oyuna birden adım yazılmıştı ama neler çektiğimi bir ben bilirim. Neyse… Bu mesleği seçerken, çok güzel olabilirsiniz, hatta çok yetenekli de olabilirsiniz. Fakat çalışkan, disiplinli ve sabırlı değilseniz hiçbir yönetmen sizi kadrosunda istemez. Yönetmen oyunun söylenen tarihte sahneye çıkmasından sorumludur. Onun için yeteneği daha sınırlı da olsa disiplinli olan sanatçıyı tercih edecektir. Ben çok çalışkandım. Hala da öyleyim çok şükür.


Gerçekten tiyatroya yeteneği ve yatkınlığı bulunan kişileri nasıl teşvik edebiliriz? Küçük yaşta ailenin bu konuda destekçi olması gerekiyor mu?
Ailenizin desteği olmadan tabii ki çok zorlanırsınız. Ben bugün geldiğim yere önce ailemin desteği daha sonra çalışkanlığım, sabrım ve kinsiz oluşum ile ulaştım. Nur içinde yatsın anneme çok ama çok şey borçluyum. Çocuğunuzun sanatçı olmasını gönülden istiyorsanız onu çok iyi gözlemlemelisiniz. Yoksa istemeden mutsuz olmasına sebep olabilirsiniz. Her çocukta taklit yeteneği vardır. Fakat hemen sanatçı olacak diye düşünüp, yanlış yönlendirmeyin çünkü ileriki yaşlarda fikir değiştirebilir. Demek istediğim, istediği mesleği yapmasına yardımcı olun lütfen.

Nasıl iyi bir tiyatro sanatçısı olunur?
Çok okumak, yeni fikirleri takip etmek, diğer tiyatrolardaki oyunları izlemek, imkanlar el veriyor ise yurt dışında oyunları görmek ve mümkünse Londra’da uzun bir süre hem lisans eğitimi almak, hem de provalara girmek imkanını yaratmak diyebilirim.


Farklı rollere bürünmek tiyatro sanatçısının ruh halini nasıl etkiler?

Farklı rollerde oynamak her sanatçının rüyasıdır. Eğer size kendi karakterindeymiş gibi görünüyor ise sahtekarlık yapıyordur. Oyun bitince o karakteri orada bırakırsınız. Ötesi numaradır! Tabii ki yorgunluk ve gerginlik yaşarsınız ama perde kapandığında hepsini orada bırakırsınız. Gerisi yalandır inanmayın!

Devlet Tiyatrolarına yönelik yeni bir yapılandırma sürecinden bahsediliyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Rutin memurluk anlayışından tiyatroyu da sanatın öteki alanlarını da kurtarmak lazım” dedi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Devlet tiyatroları kanunu çok eski bir kanun. O zamandan bu güne çok geliştik ve çoğaldık. Kanunumuzun değişmesini ve daha çok gelişmesini, elbette biz sanatçılar da istiyoruz. Ama kanundan önce çok değerli sanatçıları, yönetmenleri, dekoratörleri, kostüm dizayn ve ışık uzmanlarını bir araya toplayıp, danışmaları gerekir. Çünkü karar verecek olan, eserleri oynayan, binaları kullanan bizleriz. Eksiklikleri ve sıkıntılarımızı bizler dile getiririz, bir başkası değil. Kanunun çıkmadan önce sayın bakanımızın, tiyatro, opera ve bale sanatçılarının içinde bulunduğu bir kurul oluşturması gerekiyor. Eğer Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız bunu gerçekleştirir ise, hem mesuliyeti paylaşmış olur hem de adı tiyatro tarihinde saygıyla anılır. Memur sanatçı olmasaydı, yani devletin kendi tiyatrosu, operası ve balesi devlete bağlı olmasaydı, hem seyircilerimize hem de dışarıdan gelen yabancılara neyi, nasıl gösterecektik? Bir milletin ilerlediğini, o milletin sanatında geldiği seviyeye bakarak karar verebilirsiniz. Bu bütün dünyada da böyledir. Ben tiyatromla iftihar ediyorum ve hep gençlerin yanında olacağım.

Bakanlığın 100’den fazla tiyatroya ayırdığı kamu desteği 3-5 milyon TL. Bu rakamı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın bakanımız sanata çok iyi niyetle bakıyor. Yeni sahneler açılmasında çok büyük bir payı var. Kendisine buradan da çok teşekkür ederim. Ama sanata ayrılan bütçe yeterli değildir. Sanatçılar halen çok az ücret almaktadırlar. Çalışan sanatçılara Haziran-Aralık aylarında teşvik, Ocak-Nisan-Temmuz ve Ekim ayların ikramiye veriliyor (Bir maaş karşılığı)... Eğer emekli olursanız ikisi de kesiliyor. Ne güzel değil mi? Bozdur bozdur harca! Ben 60 yaşında başladım dizi tekliflerini kabul etmeye ama her zaman benim kadar sabreden bulamazsınız. Arkadaşlarımı çok haklı buluyorum. Sanatçıya rahat geçireceği bir hayat için ücret belirleyemezseniz, o da ayda aldığının 10 mislini alıyor ise gidecektir. Tabii unutmamak gerek bu teklifler her sanatçıya yapılmıyor. Yalnız önemli bir nokta, sanatçı memur değildir. Sabahtan gece 12’ye kadar çalışır. Devlet, sanatı desteklemek için sanatçıyı kadrolu yapmıştır. Bizden önce bu mesleğin gerçekten cefasını çekmiş olan abla ve abilerimiz maddi açıdan çok sıkıntı çekmiş. Sonraki yıllarda 2 bin 500 TL olmuş maaşları. Yani o yıllarda milletvekili maaşı ile aynı. Sonra ne olmuş? Onlar hep o seviyelerde kalmış ama milletvekillerimiz almış yürümüş. Maşallah Allah daha iyi etsin! Ama sanata ayrılan bütçe yeterli değildir. Hele Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki tiyatrolarımızda çalışan sanatçılar daha zor durumdalar. Ek gelirleri yok!

Türkiye’de şu anda tiyatro duayenleri arasında yaşayan efsane olarak gördüğünüz kim var? Neden?
Sayın Yıldız Kenter uzun yıllardır özel tiyatronun devamı için çok çaba gösterdi. Hala da gösteriyor. Allah ona sağlık versin ve devam etsin. Kendisinin hem hocalığına hem de oyunculuğuna uzun ömürler dilerim.

“Tiyatro mu, dizi mi, sinema mı?” desek hangisine öncelik tanırsınız? Türkiye’de dizi film ve sinema sektörünü gelişim ve değişim açısından nasıl buluyorsunuz?
Tabii ki tiyatro derim. Diziler daha sonra gelir. Sinema ise çok iyi senaryo, yönetmen ve sanatçı kadrosu olmadan olmaz. Sinema ve televizyon dizileri çok beğenilmeye ve izlenmeye başlandı. Çok mutlu oluyorum bu tür gelişmelere. Halk, tiyatro-opera-bale ve sinemaya ilgi duyup destekledikçe sanat yaşayacaktır.

Sizin bizimle paylaşabileceğiniz anı ya da anılarınız var mı?
Aslıcım, Karadeniz turnesinde galiba Trabzon'daydık, sinemada ya da köhne bir sahnede oynamak zorunda kalıyorduk ama öyle güzel bir ilgi ve sevgi vardı ki… Çok mutluyduk… Biletler her gittiğimiz şehirde hemen tükendiği için gişeye koltuk bitmiştir yazısı yazmış yetkililer. Sanatçı girişi olmadığından dolayı biz de seyircinin girdiği kapıdan girip, sahne arkasına geçiyorduk. Baktım gişe önünde, gişe memurları ile karadenizli biri münakaşa ediyor. Hemen müdahale ettim ve ne olduğunu sordum. karadenizli bey, bir kamyonete iki koltuk koymuş gişe memuruna bağırıyor. “Koltuk yokmuş, gidip evimdeki koltukları getirdim, beni içeriye alacaksınız.” diye bağırıyor. Öyle hoşuma gitti ki davranışı, hem komik hem de çok samimi. Rica ettim girsin diye, ama yer olmadığı için en öne karadenizli beyin koltuğunu koymuşlar. Vali ve Emniyet Müdürü’nün önüne… Perde daha açılmamış, salonda bir cümbüştür gidiyor. Alkışlar, kahkahalar “Ne oluyor?” diye sorduk. “Efendim girsin dediğiniz o adam var ya en öne mecburen koyduğumuz koltuklarından kalkıp, seyirciye ‘Bakınız Vali Bey’in bile önündeyim. Ey yüce Allahım bana bu günü de gösterdin’ diye bağırıyor dediler” Sonra Vali Bey’in ve Emniyet Müdürü’nün ellerini öpüyormuş. Oyun başladı… Ben öyle bir bakmışım ki kendisine, annesinden korkan çocuk gibi sustu ve biz de oyunu oynadık. Oyun sonrası Vali Bey’in daveti vardı. Hep birlikte saatlerce güldük. Yaşıyorsa Allah uzun ömürler versin, yaşamıyor ise nur içinde yatsın.
..................................................................................................................................................................

26 Ocak 1940 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Asıl adı Ayten Kaçmaz olan sanatçı, 1953 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın bale bölümüne girdi.1958 yılında “Devlet Tiyatroları Sanatçı” kadrosuna girdi. Sinemaya 1965’de Taçsız Kral adlı filmle başladı. Ancak daha sonra sinemadan daha çok tiyatroya önem verdi. Yedi Kocalı Hürmüz adlı müzikalde Hürmüz rolü ile başrolde oynadı.1988’de Devlet Sanatçısı olan Ayten Gökçer, pek çok ödül kazandı.1999 yılında Yılan Hikayesi adlı dizi ile televizyon dizilerinde oynamaya başladı.
Görev Aldığı Oyunlar
Hafta Başı, Aşk Acısı, Evlat Evlattır, Hortlaklar, Bernarda Alba’nın Evi, Woyzeck, Don Juan, Leonce İle Lena, Klinik Bir Vak’a, Öp Beni Kate, Andorra, Onikinci Gece, Vanya Dayı, Kaktüs Çiçeği, My Fair Lady, Cadı Kazanı, Lysistrata, Mançalı Don Kişot, Hastalık Hastası, Bağdat Hatun, Tarla Kuşuydu Juliette, Yedi Kocalı Hürmüz, Kim Korkar Hain Kurttan, Zülfiye Zülfü, Yılın Kadını, Ustalar Sınıfı. Sanatçı ayrıca 1999 sezonunda Balerin adlı oyunu sahneye koydu.
Filmleri
1965 Taçsız Kral, 1967 501 Numaralı Hücre, 1967 İçli Kız Funda, 1972 Damdaki Kemancı, 1973 Anneler Günü, 1980 Yedi Kocalı Hürmüz, 1980 IV. Murat, 1981 Bağdat Hatun, 1988 Önce Canan, 1991 Elif Ana, 1999 Yılan Hikayesi (TV Dizisi), 2003 Patron Kim (TV Dizisi), 2005 Çat Kapı (TV Dizisi)
Bir milletin ilerlediğini, o milletin sanatında geldiği seviyeye bakarak karar verebilirsiniz. Bu tüm dünyada böyledir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder