10 Aralık 2013 Salı

Bolluk ve Bereketi Yaşamınıza Çekin!

Yaşamına bolluk ve bereketin gelmesini isteyenleri 3 grupta toplayabiliriz.


A) Bir türlü parayı hayatına çekemeyenler. Bu kişiler ne yaparlarsa yapsınlar para kazanamazlar.
B)Çok parası olduğu halde çalışmayı bıraktığında elindeki paraların yeterli gelmediğini düşünenler. Bu kişiler ömürlerinin sonuna kadar sadece para için çalışırlar
C)Yeteri kadar parası olduğu halde sürekli olarak daha fazlasını isteyenler.


Tüm bu kişiler düşünüldüğünde para hakkındaki düşünce ve duygu kalıplarımız paranın bize gelip gelmeyeceğini ya da gelen paranın ne kadar bereketli olup olmayacağını doğrudan etkiler.


Şimdi yıllar öncesine gidelim ve bilinçaltımıza işlenen para ile ilgili negatifliklere bir göz atalım;
-Paran olursa çevren genişler.
-Çalıp çırpmadan, hak yenmeden para kazanılmaz.
-Para her şeyi satın alır.
-Parasız saadet olmaz.


Bu duyduğumuz ve inandığımız kalıplar ile yolumuza devam ettiğimizde yaydığımız düşük frekanslı enerji önümüze fırsatlar çıkacağı zaman bir set oluşturur. İstediğimiz kadar çalışalım, istediğimiz kadar çabalayalım kafamızdaki para ile ilgili kalıplar aynı olduğu müddetçe asla bolluk ve berekete kavuşamayız. İşte bizler aşağıda vereceğim olumlama cümleleri ile bilinçaltımıza işlenmiş bu kalıplardan kurtulacağız.
Tam tersi bir düşünce kalıbıyla da hiç paranız olmadığı zaman bolluk ve bereket sizinle olabilir. Şimdi Bolluk ve Bereket’i yaşamımıza çekmek için neler yapmamız gerektiğine bakalım.


İNANÇ: İlk olarak yaydığınız enerjinin doğruluğuna inanmanız gerekiyor.
RİSK: Olabilecekler sadece sizin sorumluluğunuzda.
HEDEF: Ulaşmak istediğiniz hedefleri imgeleme çalışması yapmak
İSTEK: İsteklerinizin olması için olumlama cümleleri ile birlikte niyet etmek
İZİN VERMEK: Negatif duygu ve düşüncelerinizin gitmesine şu an itibari ile izin vermek.
GÜVEN: Çalışma sonunda olacak tüm güzel olayları hak ettiğinizi düşünmek
ŞÜKÜR: Var olan haliniz için şükretmek.


Bolluk Bereket Olumlaması


Sevgili Yüksek Benliğim; seni, hayatıma bolluk ve bereketi çekmen için programlıyorum.


Paranın şuan itibari ile her yerden gelmesine izin veriyorum.
Para sevgidir.
Bolluk ve bereket içinde yaşamayı hak ediyorum.
Bolluk ve bereket içindeyim.
Para bana çoğalarak gelir ve ben de kalır.
Harcadığım her para katlanarak bana geri dönüyor.
Parayı adeta bir mıknatıs gibi kendime çekiyorum.
Zengin bir yaşam sürerek başkalarını da zenginleştirmeye niyet ediyorum
Paylaştıkça zenginleşiyorum.
Tüm enerjimi mutluluğa ve berekete yoğunlaştırıyorum.
Evrenden bana gelen bolluk ve bereket enerjisini sevgi ile kabul ediyorum.
İsteklerim oluyor ve ben bunu gördükçe şükrediyorum.



Bu çalışmayı 21 gün boyunca arada gün atlamadan yapmanız gerekmektedir. Yazılan olumlama cümlelerini inanarak ve gülümserek okumanızı tavsiye ediyorum.


Tüm yaşamınızın bolluk ve bereket içinde geçmesi dileklerimle,

Sevgiler
Dicle Aslı Mursaloğlu





4 Aralık 2013 Çarşamba

Auramızı Nasıl Güçlendirebiliriz?


Bedenimizi çevreleyen auramız gün içerisinde bir çok dış etken tarafından negatif enerjiye maruz kalır. Dengesiz beslenmek, stres, endişe, ego, sporsuz yaşam, kavga, uykusuzluk gibi faktörler auramızı oldukça zayıflatır ve enerjimizi düşürür.

Peki bizi hastalıklardan koruyan, koruma kalkanımız olan auramızı nasıl güçlendirebiliriz?

1- Meditasyon ile Kendinizi Serbest Bırakın!
Zihnimizi serbest bıraktığımızda var olan negatif enerjiler akarak gider. Meditasyon esnasında imgeleme çalışması yapmakta ruhumuzu oldukça hafifletecektir.

2-Sporu Yaşam Parçanız Haline Getirin!
Günde en az 20 dakika yapılan spor, kişinin sağlıklı bir vücuda sahip olmasının yanında ruhsal sağlığını da oldukça etkiler. Spor yapan bir kişi gün boyu pozitif olarak dış etkenlere karşı kendi savunma mekanizmasını kullanır.  

3-Dengeli Beslenin!
Gün içerisinde bizi ayakta tutan öğün sabah kahvaltısıdır. Bu yüzden sabahları mutlaka kahvaltınızı etmelisiniz. Öğlen ızgara ya da sebze yiyip, akşam 20.00’den sonra meyve ya da sebze  ile beslenmemiz kendimizi daha iyi hissetmemize neden olacaktır.

4-Düzenli ve Kaliteli Uyku Uyuyun!
Yetişkinler için ortalama saat 7-8 saat uyku yeterlidir. Ancak bizi en çok yenileyecek uyku saati 22.00 ile 02.00 arasındadır. Bu zaman dilimlerinde uykuda olmak kaliteli uyku uyumanızı sağlar. Bir de tok karnına uyumama konusunda dikkatli olmanız gerekir.  Yemeğinizi yatmadan 2-3 saat önce yemelisiniz.

5-Müzik Dinleyin!
Müzik yaşamın vazgeçilmez ihtiyaçlarındandır. Vücudumuzda bulunan her bir hücrenin belirli bir ahengi vardır ve bu ahenk bozulduğunda hastalanırız. Müzikler kendi içinde belirli bölümlere ayrılır. O anda ruhunuzun hangi müziğe ihtiyacı varsa mutlaka onu dinleyin. Konsantre olmak, rahatlamak, dans etmek gibi bir çok müzik içimizdeki mutluluğu açığa çıkarır. Müzik direk ruhumuzla bağlantılı olduğundan insanlar üzerinde oldukça etkilidir. Müziğin ritmine göre ruh halimiz birden değişir. Çünkü müzik insanların duygu ve düşüncelerini seslerle anlatma sanatıdır.

6-Sabahları Uyandığınızda Niyet Çalışması Yapın!
Sabah uyandığınızda yataktan bir anda hızlıca kalkmayın. İlk önce kendinize 2-3 dakikalık bir zaman ayırın. Gününüzün güzel geçmesi için gözlerinizi kapatarak imgeleme yolu ile gün içerisinde nasıl olmak istediğinizi hayal edin. Daha sonra elinizi kalbinizin üzerine koyarak nasıl bir gün istediğinizi söyleyin. Tüm niyet çalışmalarınızı mutlaka gülümseyerek ve teşekkür ederek bitirin.

7-Hayvanları Sevin!
Gerçekten karşılık beklemeden seven bir canlının varlığına kim ihtiyaç duymaz ki?  Özellikle hayvan besleyen kişilerin yapılan araştırmalar doğrultusunda yaşamlarını daha mutlu geçirdikleri ileri sürülüyor. Hayvanlar ile vakit geçirdiğimizde ruhumuz besleniyor. Topraklanıyor. Pozitif bir ruh haline bürünüyor.

8- Enerjinizi Düşürmeyen Kişilerle Birlikte Olun!
Size sürekli şikayet eden, dertlerini anlatan kişilerden uzak durun. Zamanla enerjinizi emerek var olan enerjinizi düşürürler. Sizi mutlu eden, yanında kendinizi huzurlu hissettiğiniz, karşılıklı paylaşımlarınızın olduğunu kişilerle görüşmeniz hem sizin enerjinizi hem de karşı tarafın enerjisini daha güçlü kılacaktır. Şunu da unutmayın hangi frekansta iseniz o kişiler karşınıza çıkacaktır.

Dicle Aslı Mursaloğlu

8 Kasım 2013 Cuma

Yeni Sevgiye ”Merhaba”

Bir ilişkiye başlarken yaşanılacak ilişkinin boyutunu belirlediğinizin farkında mısınız?

Peki, ilişkinizi karşı tarafa göre şekillendirdiğinizin?

Aslında ilişkimizi değil kendi öz benliğimizin değişmesine göz yumuyoruz. Derinlere indiğimizde ise sevgi ihtiyacımızdan dolayı bunu bilinçli olarak yapmadığımızı fark ediyoruz. Sadece bir süre de olsa mutlu olmayı tercih ediyoruz... Ama sadece bir süre... Zamanla karşı tarafın isteklerini karşılayamaz oluyoruz ve “artık çok sıkıldım, bu ben değilim, neler yapıyorum” gibi cümlelerle yüzleşiyoruz. Sonuç; hayal kırıklığı ile biten bir ilişki. Eve dönüyoruz “bana göre değildi, zaten olmazdı” gibi cümleler kuruyoruz. Halbuki bunu en baştan sen çizdin, ilişkinin nasıl ilerleyeceğini sen seçtin...
Artık bu kabuğu kırmanın vakti geldi. Öncelikle “ben” kelimesini iyice benimseyin. Çünkü siz önemlisiniz, çünkü siz değerlisiniz, çünkü siz birtanesiniz ve olduğunuz gibi mükemmelsiniz... Kendinizi sevin ve olduğunuz halinizle kabul edin.
Dilerseniz yazımın sonunda paylaştığım 21 gün boyunca  tekrarlamanız gereken telkin cümleleri ile kendinizi hazırlamaya başlayabilirsiniz
Kendiniz olun, kendinizle olun! Bir ilişkinin huzurlu ve mutlu devam etmesi için yapabileceğiniz en önemli şey “Kendiniz Olmak”... Düşünsenize maskesiz bir ilişkiniz var, olduğunuz gibisiniz. Kendinizi sorgulamaya ihtiyacınız yok . İlk defa karşı taraf “sen önceden böyle değildin, asla böyle davranmazdın” gibi cümleler söylemiyor size.  İşte tam bu anda bilinki ilişkiniz çok sağlam temeller üzerine oturmuş ve huzurlu bir yolculupğa doğru ilerliyorsunuz. Yani doğru yerdesiniz.
Çevrenin sizin için oluşturduğu sınırlardan sıyrılın. Bilinçaltınıza yıllarca işlenmiş olan sağlıksız kalıplardan uzaklaşın. Doğal olun, SİZ olun. Çünkü bu her iki tarafa içinde mutluluk verici olacaktır.

Saf ve berrak bir aşk yaşamı dileklerimle....


Kendin Ol, Kendini Sev, Kendine Güven Telkini

Bu çalışmamızı 21 gün boyunca günde bir kere  kendinizi rahat hissettiğiniz bir yerde yapmalısınız.

Öncelikle niyet ile başlıyorsunuz;
Bütünün en yüksek hayrına olacak şekilde kendimi olduğum gibi kabul etmememe sebep olan zihinsel kalıpların dengeli olarak çözülmesi ve şifalanması için niyet ediyorum.

Niyet sonrası telkine geçebilirsiniz; (aşağıdaki cümleleri sesli olarak tekrarlayın)

Ben benim
Varlığıma şükrediyorum
Daima güvendeyim
Kendimi seviyorum
Kendimi seviyor ve olduğum gibi kabul ediyorum.
Hayatın akışına güveniyorum.
Sonsuz bereket ve bolluk hayatıma akıyor.
Benliğim bir ile uyumlu akıyor.
Ben en iyiyi hak ediyorum ve iyilik şimdi bana geliyor.



27 Mart 2013 Çarşamba

Dev Markaları Bünyesinde Toplayan İmparatorluğun Mütevazı Kaptanı; Mustafa Koç

2011 yılında Golf XL dergisinde çalışırken Mustafa Koç İle keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

-Golf ile alakalı Türkiye için önemli birisiniz. Türkiye’de golfü nasıl buluyorsunuz?

Mustafa KOÇ: Türkiye’de baktığınız zaman golf emekleme sürecinde. Antalya’da 16-17, İstanbul’da 3, Bodrum’da 1 saha var. Onun dışında 70 milyonluk ülkede ve bu ülkenin başkentinde bir tane bile golf sahası yok. Bu çok büyük bir eksiklik.

-Bunun nedeni nedir?
MK: Başta bürokrasi ve ilgisizlik diyebiliriz, tabii ekonomik etkisi de var, araziler çok pahalı. Zamanında Antalya’ya heyet tarafından tahsisler verildi. Onlar belirli bir yere getirdiler, fakat ‘resort course’ dediğimiz turistiklere yönelik. Maalesef kendi içlerindeki rekabetten dolayı çok ucuza satılan oteller ve sahalar oluştu. Burada bir kişi uçak bileti dahil 600-700 Euro’ya gelip tüm hizmetlerden faydalanarak golfünü oynayıp gidiyor. Dünyada böyle bir şey yok. Tur operatörleri para kazanıyor, bizimkiler ise para kaybediyor. Oteller çok güzel, her türlü hizmet var. Sahalar İspanya ve Portekiz’e nazaran çok yeni fakat çok ucuza satıyorlar. Bu stratejik olarak büyük bir hata. Birbirleri ile olan çekişmelerinden dolayı fiyat daha da düşüyor. Bu da tur operatörlerinin ve turistlerin işine yarıyor. Şimdi tahsisler de durdu. Bir de çevrecilerin çok yanlış bir yaklaşımı var. Sanki doğaya zarar veriliyormuş gibi bir izlenim veriyorlar. Bugün İsveç gibi bir yerde -ki 7 ay karla kaplı- toplam 300 tane golf sahası var. Düşünebiliyor musunuz? Gençlik programımız yok, ileride turnuva oynayıp yetişebilecek bir alt yapımız yok. Sağolsun Ahmet Ağaoğlu kendi çabaları ile bunu bir yere getirdi. Ama tabii ki bir yere kadar. Maslak’daki sahamız biliyorsunuz 11 çukurlu bir saha. Kapasitesi belli, burada program yapmak da çok zor oluyor. Pahalı da bir spor tabii ki. Maalesef bir sosyete sporu olarak tanıtıldı. Genç sporu olarak bilinmiyor. Bir de önemli bir sorun golf okulu olmaması. Bu da çok büyük bir dezavantaj. Devletin rolü oldukça önemli. Şimdiye kadar sadece turizm tarafına önem verildi. Açıkcası orada da başarılı oldular. Ancak maalesef ileriye dönük, genç bireyleri futbolda ve basketbolda olduğu gibi yetiştirecek bir program yok. Bugün çocuklarımız yeni yeni gidip dışarıda müsabakalara giriyorlar. Oradaki gençleri gördükten sonra, insan aradaki farkları çok daha iyi anlıyor.

-Ülkemiz güçlü bir ülke. Fakat birlik beraberliğimizde sanıyorum sıkıntı yaşıyoruz yoksa ülkemizdeki gençlerin ya da junior’ların önünü açmak ve onlara bu konuda hizmetler verebilmenin çok zor olduğunu düşünmüyorum.

MK: Evet tabii, bu konuda planlama çok önemli. Bunun belirli bir devlet stratejisi olması lazım. Bizde mesela dışarıdan bir antrenör getiriliyor. Antrenörden bir senede hemen bir şeyler bekleniyor. Bu kesinlikle bir senede yapılacak bir şey değil. 8-10 senelik perspektif içinde belirli hedeflerin seçilmesi lazım. 1-2 sene içinde bir şeyler olmaz ise hemen “tamam olmadı” denilip başka biri getiriliyor. Bahsettiğim şeyi başka sporlarda da yapıyoruz. Siz de sporun içinden geliyorsunuz bahsetmeme gerek yok aslında. O bakımdan bunu uzun soluklu bir iş olarak görmek lazım. Korelileri alın ele, Tayland’ı düşünün. Hele Koreli kızlar ortalığı kasıp kavuruyorlar.

-Kasım ayında İGTM’ye yaklaşık 1.200 katılımcı katıldı. Biliyoruz ki biz Belek’i ön plana çıkarmışız fakat Türkiye olarak çok geride kalmışız. Halbuki Türkiye’de yeni Belekler olabilecek çok yerimiz var.
MK: Haklısınız, daha önce de bahsettiğim gibi bu zaman alan bir spor, dolayısıyla golf ile eğitimi bir şekilde birleştirmemiz gerekiyor. Çocuk okula gidiyor ve golf oynuyor, bu süreçte hafta içi golfe belirli bir zaman ayırabiliyor. İkisini birleştirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Şayet birleştiremez ise, bir yerden sonra tabii ki okul daha ağır basıyor. Antreman yapmazsanızda bir yere kadar kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Burada da bir paradoks var. Halbuki hem golf oynanmalı hem de eğitim alınmalı. Örneğin; Fransa’da böyle örnekler var, kişi akademik kariyerini golf okulunda sürdürüyor ama önceliği de golf oynamaya veriyor. Sonunda velisi de ona göre bir beklenti içine giriyor. Başka türlü olması mümkün değil.

-Özel okullarımız golf ile ilgili bir bölüm açabilir ayırabilir diye düşünüyorum. Yani işin çözümü sanki ilkokul, ortaokul ve lisede.
MK: Zaten o yaşlarda başlamak en doğrusu.

Yanılmıyorsam siz 12 yaşınızda başlamıştınız?
MK: Evet, 12 yaşında başladım fakat ara verdim uzun bir süre. Daha sonra 1995 senesinde tekrar başladım. Antalya’da bir bayi toplantısı vardı. O zamanlar Nasyonel’de yeni açılmıştı, “Bir gideyim” dedim. Orada “hadi gel vur” falan dediler. Başlayış o başlayış oldu.

Handikapınız kaç Mustafa Bey?

MK: 7 handikapa sahibim. Bir işadamı olarak 7 handikapa sahip olmak zor tabii.

İstanbul Golf Kulübü’nde aktif olarak kaç oyuncuya sahipsiniz?
MK: Kulübümüzde toplam 600 üyemiz var, bunun 400’ü aktif olarak oynayan oyuncular.

Bütün turnavaları takip edebiliyor musunuz?
MK: Eskiden neredeyse her turnuvaya giderdim ama yaşadığım kazadan dolayı artık seçerek gidiyorum. 18 çukur oynayınca yürürken biz zorluk çekiyorum.
Kızlarınızın golf sporuna karşı bakışı nasıl?
MK: Çok fazla ilgilerini çektiğini söyleyemem. Bir kaç kez götürdüm, küçüğü daha çok tenise eğilimli, büyük olan kızım ise hiç ilgilenmedi diyebilirim. Bu tarz şeylerde kesinlikle zorlama olmaz. İleride belki ilgileri olur bilemeyiz.

Golf sporu dışında başka öncelikleriniz var mı?

MK: Tabii ki var. Önceliklerim arasında ailem yer alıyor. Bunun yanında özellikle model uçak ve yelkene karşı çok ilgiliyim.

“Devlet Teşviği Bir Yere Kadar”

Peki, Mustafa Bey Yerli otomobil denilince akla ilk siz geliyorsunuz. Bununla ilgili görüşlerinizi almak istiyorum.
MK: Yerli otomobilin tarifini iyi yapmak lazım. Bugün dünyaya baktığımızda her marka, diğer her markanın ekonomik sebeplerden dolayı bir şekilde alt yapısını kullanıyor. Böyle birşey dururken sıfırdan bir Türk arabası yaratmanın maliyetini tahmin edebilirsiniz. Ölçek, satış dağıtım, satış sonrası servis ve pazar çok önemli. Bu saydıklarım olmadığı zaman Türkiye’de bugün bir tane modelden en fazla 30 bin satılıyor. Bir modelden iki-üç milyon adet ürettiğin zaman bunun ekonomik yatırımı var. Tabii ki devlet sırf teşvik olsun diye, masanın üzerine bir kaç milyar dolar koyarsa o zaman düşünülebilir. Fakat böyle bir şeye, sırf kendi arabanız olacak diye yatırım yapmaya hiç gerek yok. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. Gerçi Otomobil Sanayiciler Derneği bu konuda bir çalışma yaptı. Ama bugün mevcut platformlardan bir tanesini Türk arabası olarak da çok rahat convert edebiliriz. Fakat dediğim ölçek olmadığı müddetçe bunun ekonomisi yok. Sayın Babacan da yuvarlak masa toplantısında “Devlet teşviği de bir yere kadar “ diye belirtti. O da doğru, bir şeyleri sürekli devletten bekleyemeyiz. Bugün Türkiye gerçekten dünyada önemli üretim güçlerinden bir tanesi. Tofaş’a gidin, Gölcük’deki fabrikaya gidin, göreceksiniz, dünyada çok az öyle fabrika var. Amerika’ya araç ihraç ediyoruz. Bundan 10 sene evvel söyleseler ben bile gülerdim.

Dışarı Gittimizde Göğsümüz Kabarıyor

Ekonomimizi nasıl buluyorsunuz?
MK: Ben gayet memnunum. İyi yönetildiğini düşünüyorum. 2011 yılında yapılmış olan yapısal reformların devam etmesi, tek partili bir hükümetin buna sahip çıkması ve mali bütçelerin hakikaten taviz vermeden götürülmesi 2008 yılındaki krizden gördüğünüz gibi bizi çok hızlı çıkardı. Sayın Babacan bu işi gayet güzel koordineli bir şekilde yürütüyor. Açıkcası dışarı gittiğimiz zaman göğsümüz kabarıyor. Artık Türkiye çok konuluşulur hale gelmiş durumda.

Ekonomimiz Avrupa Birliği’ne Entegre Oldu

Eskiden Avrupa Birliği meselesi vardı. Avrupa Birliği bizden hep kaçardı ama bugün Sayın Babacan’ın da yaklaşımları, “Artık biz Avrupa Birliği’ni düşünüyoruz” gibi. Bu ekonomimizin güçlü olduğu anlamına gelmek ile birlikte sanki bir duruş da sergilediğimizi gösteriyor.

MK: Şimdi Avrupa Birliği meselesi çok çetrefilli bir hadise. Birincisi, tam üye olmadan gümrük birliğine girmiş olmamız bence yanlış bir hareket. Ama diğer taraftan da ekonomi Avrupa ile entegre oldu, şirketlerimiz çok daha yalın çalışmayı ve rekabeti öğrendiler. Tüm bunlar çok iyi oldu ama biz bunun karşılığında
hiçbir şey almadık ve ekonomi şu anda tamamı i le Avrupa Birliği’ne entegre olmuş durumda. Avrupa Birliği’ne girelim veya girmeyelim, bence Türkiye her zaman batının bir parçasıdır.

Röportaj: Dicle Aslı Mursaloğlu & Adnan Kolay

19 Şubat 2013 Salı

Gezdim Gördüm Anlatıyorum; Brighton



Brighton nasıl bir yer ? Ne yenir ne içilir, nerelere gidilir? Eğitimim için yaklaşık 3 ay kadar kaldığım bu küçük bir balıkçı kasabası olan Brighton'a gidecekler için biraz bahsetmekte  fayda var diye düşünüyorum. Londra’ya benzemeyen bir şehir burası, İngiltere’de değilde sanki bambaşka bir ülkedeymişsiniz gibi hissedeceksiniz bana inanın!




Gözünüz İçin Ziyafet; Royal Pavillion

Kral IV.George tarafından hint mimarisinden esinlenerek inşa edilmiş. şehre egzotik bir hava katan muhteşem oryantal saray Royal Pavilion'ı kesinlikle keşfedin. 








Eğlenceli Zaman Geçirmek için; Brighton Pier
En çok burada eğlendim açıkçası, burası bir eğlence merkezi aslında bir lünepark ayrıca da minik bir casino...Dışarısında kurulmuş küçük küçük "giftshop"lar var. Rengarenk cıvıl cıvıl insanlar, harika bir ortam. Brighton Pier'in manzarasına diyecek bir şeyim yok, fotoğraf makinanızı alın ve alabildiğine deniz ve kumsal sizi bekliyor!





Farklı Bir Dünya; Sea Life Center

Dünyanın en eski su altı müzesine ev sahipliği yapan Brigton Sea Life Center’da  denizde yaşayabilecek 150 farklı türün bulunduğu su altı tüneline uğramadan geçmeyin. İlk girişte hemen sağda bulunan insan suratına çok benzeyen ve hüzünlü hüzünlü bana bakan balık türlerini asla unutamadım. Keşke isimlerini alsaydım. Giden olursa ve bahsettiğim balıkları görürse lütfen bana türleri hakkında bilgi versin olur mu? J





Sakin Huzurlu Romantik; Brighton Marina

Brighton Marina, şehir merkezine biraz mesafeli olan bir yerde. Ancak marina kenarına dizilmiş o sevimli restaurant ve kafeleri görünce iyi ki gelmişim buraya dedim. İnanılmaz sakin huzurlu bir yer burası. Özellikle alışverişi sevenlere de tavsiye ediyorum. İndirimli ürünleri bulabileceğiniz outletler var. Ayrıca burada bir kadeh şarap ve peynir tabağı da fena fikir değil!







Peki, Brighton'da Ne Yiyebiliriz?

Burada en meşhur yemek "Fish and Chips"...   Balıkla aranız nasıl bilemem ama benim çokta iyi değil açıkcası:)    O yüzden bir türlü sevemedim patates ile balığı yanyana... Genelde süpermarketlerden alışveriş yapıp kendim bir şeyler yapmayı tercih ettim. Farklı olarak ise; İtalyan mutfağında oldukça başarılı "Mediterraneo Delicatessen" adında bir yer var. Yemekleri lezzetli sahibi ise çok cana yakın biri. Öğle yemeğiniz için tercih edebilirsiniz. Bir de unutmadan ben Hove bölgesinde Brighton Geos English Academy'de eğitim gördüm. Oradan çıkınca hemen sağda birbirinden tatlı iki kadının işlettiği küçük ama müthiş lezzetli bir sandeviçci var şiddetle tavsiye ediyorum.(maalesef adını hatırlamıyorum)





Rengarenk Gece Hayatı

İki büyük üniversiteyi bünyesinde barındıran Brighton'da gençlerin ve özellikle de gaylarin sayısı oldukça fazla olduğu bu yerde eğlenmemek mümkün değil. İnsanları oldukça sıcakkanlı yalnız bir gece kulübüne gitseniz kesinlikle bir çok arkadaş edinip çıkabilirsiniz. Sizlere tavsiyem gece hayatını seviyorsanız ilk durağınız Laine'deki "Komediya" olmalı. Brighton iskelesinin hemen yanında bulunan salaş barları da tercih edebilirsiniz.

4 Ocak 2013 Cuma

Farklı Roller Her Oyuncunun Rüyasıdır!


1958 yılında Devlet Tiyatroları sanatçı kadrosuna giren ve daha sonra sinemaya 1965 yılında “Taçsız Kral” adlı filmle başlayan Ayten Gökçer, sinemadan çok tiyatroya önem vermiş, “Yılan Hikayesi” adlı televizyon dizisi ile de kendisine geniş bir hayran kitlesi edinmiştir. 2010 yılında hayata veda eden Türk Tiyatrosu’nun efsanevi ismi Cüneyt Gökçer ile 45 yıl süren muhteşem bir evliliğe imza atan Gökçer’in; Aslı adında bir kızı, Efe ve Yonca adında iki torunu olmuştur. Usta sanatçı Ayten Gökçer ile Tiyatro üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


Farklı Roller Her Oyuncunun Rüyasıdır!


Baleden ayrılıp tiyatroya geçiş sürecinde neler yaşadınız? Sizi tiyatroya teşvik eden güç neydi?


Konservatuvarın bale bölümünde iken, bizleri Küçük Tiyatro’da oynanan çocuk oyunlarında dans etmemiz için yolluyorlardı. Çocuk oyunlarını büyük bir sevgi ve hayranlık ile izlerdim. Bu çalışmalarımız senelerce sürüp gitti. 1958-1959 yıllarında “Nur içinde yatsın” Sayın Muhsin Ertuğrul, bizi sınav ile kadroya aldı. Çok çalışkan bir elemandım. Sezon başında iki oyuna birden adım yazılmıştı ama neler çektiğimi bir ben bilirim. Neyse… Bu mesleği seçerken, çok güzel olabilirsiniz, hatta çok yetenekli de olabilirsiniz. Fakat çalışkan, disiplinli ve sabırlı değilseniz hiçbir yönetmen sizi kadrosunda istemez. Yönetmen oyunun söylenen tarihte sahneye çıkmasından sorumludur. Onun için yeteneği daha sınırlı da olsa disiplinli olan sanatçıyı tercih edecektir. Ben çok çalışkandım. Hala da öyleyim çok şükür.


Gerçekten tiyatroya yeteneği ve yatkınlığı bulunan kişileri nasıl teşvik edebiliriz? Küçük yaşta ailenin bu konuda destekçi olması gerekiyor mu?
Ailenizin desteği olmadan tabii ki çok zorlanırsınız. Ben bugün geldiğim yere önce ailemin desteği daha sonra çalışkanlığım, sabrım ve kinsiz oluşum ile ulaştım. Nur içinde yatsın anneme çok ama çok şey borçluyum. Çocuğunuzun sanatçı olmasını gönülden istiyorsanız onu çok iyi gözlemlemelisiniz. Yoksa istemeden mutsuz olmasına sebep olabilirsiniz. Her çocukta taklit yeteneği vardır. Fakat hemen sanatçı olacak diye düşünüp, yanlış yönlendirmeyin çünkü ileriki yaşlarda fikir değiştirebilir. Demek istediğim, istediği mesleği yapmasına yardımcı olun lütfen.

Nasıl iyi bir tiyatro sanatçısı olunur?
Çok okumak, yeni fikirleri takip etmek, diğer tiyatrolardaki oyunları izlemek, imkanlar el veriyor ise yurt dışında oyunları görmek ve mümkünse Londra’da uzun bir süre hem lisans eğitimi almak, hem de provalara girmek imkanını yaratmak diyebilirim.


Farklı rollere bürünmek tiyatro sanatçısının ruh halini nasıl etkiler?

Farklı rollerde oynamak her sanatçının rüyasıdır. Eğer size kendi karakterindeymiş gibi görünüyor ise sahtekarlık yapıyordur. Oyun bitince o karakteri orada bırakırsınız. Ötesi numaradır! Tabii ki yorgunluk ve gerginlik yaşarsınız ama perde kapandığında hepsini orada bırakırsınız. Gerisi yalandır inanmayın!

Devlet Tiyatrolarına yönelik yeni bir yapılandırma sürecinden bahsediliyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Rutin memurluk anlayışından tiyatroyu da sanatın öteki alanlarını da kurtarmak lazım” dedi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Devlet tiyatroları kanunu çok eski bir kanun. O zamandan bu güne çok geliştik ve çoğaldık. Kanunumuzun değişmesini ve daha çok gelişmesini, elbette biz sanatçılar da istiyoruz. Ama kanundan önce çok değerli sanatçıları, yönetmenleri, dekoratörleri, kostüm dizayn ve ışık uzmanlarını bir araya toplayıp, danışmaları gerekir. Çünkü karar verecek olan, eserleri oynayan, binaları kullanan bizleriz. Eksiklikleri ve sıkıntılarımızı bizler dile getiririz, bir başkası değil. Kanunun çıkmadan önce sayın bakanımızın, tiyatro, opera ve bale sanatçılarının içinde bulunduğu bir kurul oluşturması gerekiyor. Eğer Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız bunu gerçekleştirir ise, hem mesuliyeti paylaşmış olur hem de adı tiyatro tarihinde saygıyla anılır. Memur sanatçı olmasaydı, yani devletin kendi tiyatrosu, operası ve balesi devlete bağlı olmasaydı, hem seyircilerimize hem de dışarıdan gelen yabancılara neyi, nasıl gösterecektik? Bir milletin ilerlediğini, o milletin sanatında geldiği seviyeye bakarak karar verebilirsiniz. Bu bütün dünyada da böyledir. Ben tiyatromla iftihar ediyorum ve hep gençlerin yanında olacağım.

Bakanlığın 100’den fazla tiyatroya ayırdığı kamu desteği 3-5 milyon TL. Bu rakamı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın bakanımız sanata çok iyi niyetle bakıyor. Yeni sahneler açılmasında çok büyük bir payı var. Kendisine buradan da çok teşekkür ederim. Ama sanata ayrılan bütçe yeterli değildir. Sanatçılar halen çok az ücret almaktadırlar. Çalışan sanatçılara Haziran-Aralık aylarında teşvik, Ocak-Nisan-Temmuz ve Ekim ayların ikramiye veriliyor (Bir maaş karşılığı)... Eğer emekli olursanız ikisi de kesiliyor. Ne güzel değil mi? Bozdur bozdur harca! Ben 60 yaşında başladım dizi tekliflerini kabul etmeye ama her zaman benim kadar sabreden bulamazsınız. Arkadaşlarımı çok haklı buluyorum. Sanatçıya rahat geçireceği bir hayat için ücret belirleyemezseniz, o da ayda aldığının 10 mislini alıyor ise gidecektir. Tabii unutmamak gerek bu teklifler her sanatçıya yapılmıyor. Yalnız önemli bir nokta, sanatçı memur değildir. Sabahtan gece 12’ye kadar çalışır. Devlet, sanatı desteklemek için sanatçıyı kadrolu yapmıştır. Bizden önce bu mesleğin gerçekten cefasını çekmiş olan abla ve abilerimiz maddi açıdan çok sıkıntı çekmiş. Sonraki yıllarda 2 bin 500 TL olmuş maaşları. Yani o yıllarda milletvekili maaşı ile aynı. Sonra ne olmuş? Onlar hep o seviyelerde kalmış ama milletvekillerimiz almış yürümüş. Maşallah Allah daha iyi etsin! Ama sanata ayrılan bütçe yeterli değildir. Hele Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki tiyatrolarımızda çalışan sanatçılar daha zor durumdalar. Ek gelirleri yok!

Türkiye’de şu anda tiyatro duayenleri arasında yaşayan efsane olarak gördüğünüz kim var? Neden?
Sayın Yıldız Kenter uzun yıllardır özel tiyatronun devamı için çok çaba gösterdi. Hala da gösteriyor. Allah ona sağlık versin ve devam etsin. Kendisinin hem hocalığına hem de oyunculuğuna uzun ömürler dilerim.

“Tiyatro mu, dizi mi, sinema mı?” desek hangisine öncelik tanırsınız? Türkiye’de dizi film ve sinema sektörünü gelişim ve değişim açısından nasıl buluyorsunuz?
Tabii ki tiyatro derim. Diziler daha sonra gelir. Sinema ise çok iyi senaryo, yönetmen ve sanatçı kadrosu olmadan olmaz. Sinema ve televizyon dizileri çok beğenilmeye ve izlenmeye başlandı. Çok mutlu oluyorum bu tür gelişmelere. Halk, tiyatro-opera-bale ve sinemaya ilgi duyup destekledikçe sanat yaşayacaktır.

Sizin bizimle paylaşabileceğiniz anı ya da anılarınız var mı?
Aslıcım, Karadeniz turnesinde galiba Trabzon'daydık, sinemada ya da köhne bir sahnede oynamak zorunda kalıyorduk ama öyle güzel bir ilgi ve sevgi vardı ki… Çok mutluyduk… Biletler her gittiğimiz şehirde hemen tükendiği için gişeye koltuk bitmiştir yazısı yazmış yetkililer. Sanatçı girişi olmadığından dolayı biz de seyircinin girdiği kapıdan girip, sahne arkasına geçiyorduk. Baktım gişe önünde, gişe memurları ile karadenizli biri münakaşa ediyor. Hemen müdahale ettim ve ne olduğunu sordum. karadenizli bey, bir kamyonete iki koltuk koymuş gişe memuruna bağırıyor. “Koltuk yokmuş, gidip evimdeki koltukları getirdim, beni içeriye alacaksınız.” diye bağırıyor. Öyle hoşuma gitti ki davranışı, hem komik hem de çok samimi. Rica ettim girsin diye, ama yer olmadığı için en öne karadenizli beyin koltuğunu koymuşlar. Vali ve Emniyet Müdürü’nün önüne… Perde daha açılmamış, salonda bir cümbüştür gidiyor. Alkışlar, kahkahalar “Ne oluyor?” diye sorduk. “Efendim girsin dediğiniz o adam var ya en öne mecburen koyduğumuz koltuklarından kalkıp, seyirciye ‘Bakınız Vali Bey’in bile önündeyim. Ey yüce Allahım bana bu günü de gösterdin’ diye bağırıyor dediler” Sonra Vali Bey’in ve Emniyet Müdürü’nün ellerini öpüyormuş. Oyun başladı… Ben öyle bir bakmışım ki kendisine, annesinden korkan çocuk gibi sustu ve biz de oyunu oynadık. Oyun sonrası Vali Bey’in daveti vardı. Hep birlikte saatlerce güldük. Yaşıyorsa Allah uzun ömürler versin, yaşamıyor ise nur içinde yatsın.
..................................................................................................................................................................

26 Ocak 1940 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Asıl adı Ayten Kaçmaz olan sanatçı, 1953 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın bale bölümüne girdi.1958 yılında “Devlet Tiyatroları Sanatçı” kadrosuna girdi. Sinemaya 1965’de Taçsız Kral adlı filmle başladı. Ancak daha sonra sinemadan daha çok tiyatroya önem verdi. Yedi Kocalı Hürmüz adlı müzikalde Hürmüz rolü ile başrolde oynadı.1988’de Devlet Sanatçısı olan Ayten Gökçer, pek çok ödül kazandı.1999 yılında Yılan Hikayesi adlı dizi ile televizyon dizilerinde oynamaya başladı.
Görev Aldığı Oyunlar
Hafta Başı, Aşk Acısı, Evlat Evlattır, Hortlaklar, Bernarda Alba’nın Evi, Woyzeck, Don Juan, Leonce İle Lena, Klinik Bir Vak’a, Öp Beni Kate, Andorra, Onikinci Gece, Vanya Dayı, Kaktüs Çiçeği, My Fair Lady, Cadı Kazanı, Lysistrata, Mançalı Don Kişot, Hastalık Hastası, Bağdat Hatun, Tarla Kuşuydu Juliette, Yedi Kocalı Hürmüz, Kim Korkar Hain Kurttan, Zülfiye Zülfü, Yılın Kadını, Ustalar Sınıfı. Sanatçı ayrıca 1999 sezonunda Balerin adlı oyunu sahneye koydu.
Filmleri
1965 Taçsız Kral, 1967 501 Numaralı Hücre, 1967 İçli Kız Funda, 1972 Damdaki Kemancı, 1973 Anneler Günü, 1980 Yedi Kocalı Hürmüz, 1980 IV. Murat, 1981 Bağdat Hatun, 1988 Önce Canan, 1991 Elif Ana, 1999 Yılan Hikayesi (TV Dizisi), 2003 Patron Kim (TV Dizisi), 2005 Çat Kapı (TV Dizisi)
Bir milletin ilerlediğini, o milletin sanatında geldiği seviyeye bakarak karar verebilirsiniz. Bu tüm dünyada böyledir.

3 Ocak 2013 Perşembe

Türkiye’de Golfü Anlayan ve Anlatan Adam

Başarılı bir işadamı... 
Etkin bir spor adamı...
Türkiye’de golfü anlayan ve anlatan adam Ahmet Ağaoğlu ile keyifli bir sohbet sizleri bekliyor...

Federasyon’un önümüzdeki günlerde hayata geçireceği projeleri nelerdir?
Bugün Türkiye’de 18’i Antalya’da bulunan toplam 23 golf sahası var. Kastamonu'daki dokuz çukurlu golf sahasının ihalesini önümüzdeki ay yapacağız. Bu bölge tamamen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş ve Genel Müdürlük de Türkiye Golf Federasyonu’nu bu konuda görevlendirmiştir. Bunun yanında Bolluca’da 18 çukurlu bir saha var ve yine Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş, daha sonra Türkiye Golf Federasyonu’na devredilmiştir. Bu iki saha kesinlikle yapılacak sahalardır. İstanbul Bolluca’nın ön izni kati izne çevriliyor. Kastamonu'nun artık her şeyi tamamlandı.

Önümüzdeki ay içerisinde ihaleye çıkacağız ve tahmin ediyorum ki, 2012 senesinin mayıs ayında da tamamı ile servise girebilecek bir saha olacak. Havaalanlarının devreye girmesi ile birçok şeyin önü eş zamanlı olarak açılacak. Ancak sahanın, hava alanından önce hayata geçeceğini tahmin ediyorum. Keşke hava alanı da aynı zamanda tamamlanabilse ve birlikte devreye girebilselerdi. Bana kalırsa, Kastamonu bugün Türkiye’nin keşfedilmemiş, bakir turizm cenneti. Özellikle yaz turizmi için. Kış turizmi için insanlar gerektiği şekilde yararlanıyor. Bugüne kadar keşfedilmemiş olmasının ve hak ettiği değeri bulmamasının yegane nedeninin ulaşım olduğunu düşünüyorum. Çok rahat ulaşımı olan bir yer değil. Bu nedenle oradaki hava alanının bir an önce devreye girmesi gerekiyor.

Türkiye Golf Federasyonu’nun Projesini Gerçekleştirdiği ve Kullandığı İlk Tesis Olacak

Kastamonu’nun İstanbul ve Antalya’ya kıyasla avantajları var mı?

Özellikle yazın, milli takım kampları ve bizim yıldızlar kampı çok uzun süreli oluyor. Geçen sene ve özellikle bu sene İstanbul'da yapmış olduğumuz kamplarda, aşırı sıcak ve nemden dolayı çok sıkıntı çektik. Sporcularımızında 8-18 yaş grubunda olduğunu düşünecek olursak ve bu sporcularında %70’e yakın bir bölümünün, Doğu Anadolu’dan yani serin iklimden gelen çocuklar olduğu göz önüne alınırsa ne kadar zorlandıklarını anlayabilirsiniz. Dolayısıyla yaz müsabakaları ve kamplar açısından federasyonun kullanacağı bir yer olacak. Tabii ki bunu sadece federasyon kullanmayacak. Bölgeye de ciddi bir canlılık ve aktivite getireceğine yürekten inanıyorum. Türkiye Golf Federasyonu’nun projesini gerçekleştirdiği ve işlettiği daha doğrusu kullandığı ilk tesis olacak. Federasyon olarak maalesef 60 federasyon arasında tesisi olmayan 2-3 federasyondan birisiyiz.

Ankara’da Bir Golf Sahası Olmaması Hepimizin Ayıbıdır!


Türkiye’nin başkentinde neden bir golf sahası yok?
Ankara’da golf sahası ile alakalı çok ciddi çalışmalar var. Ankara Valisi Sayın Alaattin Yüksel, Ankara’ya gelir gelmez ilk iş olarak, bir golf sahası inşası için isteklerini dile getirmişti. Hatta “Tek bir golf sahası bile benim için yeterli” diyor. Biz de bunu yıllardır söylüyoruz. Fakat bir türlü bunu başaramadık. Arazi tahsisinde çok büyük sıkıntılar yaşadık. Tahsisler önce verildi sonra geri alındı, daha sonra Ankara’da Gölbaşı’na yakın bir yerde bir arazi söz konusu oldu. Biz golf sahası için oraya talip olunca bir anda arazi değere bindi. Milli emlak çok yüksek gibi bir taleple karşımıza geldi. Orada herhangi bir arazinin o rakamları görmesi mümkün değil. Ama ayıptır, Ankara gibi bir yerde, Türkiye’nin başkentinde bir golf sahası olmaması ben dahil herkes için bir ayıptır. Danıştay’ın yürütmeyi durdurması ve Anayasa Mahkemesi’nin iptali golf turizminin önüne tamamen set çekmiştir.

Türkiye golfün merkezi olabilir mi?
Golf, uzun bir dönem bu ülkede çok farklı bir gözle algılanmıştır. Zaten Ankara'nın ilk ve tek golf sahası, şu anda Altın Park olarak bilinen yer, “zengin ve burjuva sporu, bu spor burjuvaya hizmet ediyor” denilerek yıllar önce kapatılmıştır. 80’lere kadar Türkiye uzun yıllar bunun sıkıntısını yaşadı. 80’lerin ikinci yarısında rahmetli Turgut Özal'ın başlattığı beş yıllık kalkınma projesi ile birlikte, Antalya’da ki üç saha ve İstanbul’da ki iki sahanın hizmete girmesi sonucu golf sporu tekrar gündeme geldi. Bizim federasyon başkanlığı dönemimizde de verilen ilave tahsisler yapılması neticesinde, Antalya’da şu anda 18 golf sahası var. Belek'te inşası başlayan ve devam eden iki tane 18 çukurlu golf sahası bulunuyor. Pamucak’ta üç tahsis ve Dalaman’da bir tahsis var. Aslında Turizm Bakanlığı’nın programında olan 86 tahsis daha vardı. Ama Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı ve Anayasa Mahkemesinin de iptal kararı ile birlikte, bu 86 tahsisin tamamı rafa kalkmış durumda.

Golf turizminin Türkiye ekonomisine katkısı açısından bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Türkiye’de beş sene sonra, yapılacak olan ilave sahalar ile birlikte, bugünkü şartlar altında saha sayısı 30’a çıkar ama bu sayı 50’ye çıkar mı? Hayır çıkmaz. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı değişmedikten sonra, bu sayının artması mümkün değil. Golf sahaları herkesin bildiği gibi büyük arazi dilimleri ister. Turizm bölgelerinde de, bu alanlara sadece golf sahası yapmak için hiçbir yatırımcı gidip dünyanın parasını oraya vermez. Dünyanın her yerinde bu böyledir. İngiltere, Fransa, İsveç, Norveç, İtalya gibi ülkelerde sembolik rakamlarla 99 yıllığına kiraya veriliyor. Örneğin ben İrlanda’da 18 çukurlu bir golf sahası arazisinin dokuz yıllığına 600 pound’a kiraya verildiğine şahit oldum. Bu bir devlet politikasıdır. Benim golf sahalarının sayısı artsın, ülkede 100-200 golf sahamız olsun, diye bir ısrarım yok. Fakat Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomisinin %1.64’ü 196 milyar dolar ile golf endüstrisinden geliyorsa, İspanya senede 5 milyar EURO'nun üzerinde bir kazanç elde ediyor ise buna ilaveten Portekiz senede iki milyar euro kazanıyorsa ve Türkiye hala 150-160 milyon eurolarla idare ediyor ise, bu ülkenin vereceği bir karardır. Dediğim gibi bu bir devlet politikasıdır. İklim, coğrafya ve tarihi doku olarak bakıldığında, golfün yeryüzünde 365 gün oynanabileceği iki-üç ülkeden birisi Türkiye. Türkiye'nin senede 300 milyar doları aşan endüstriden hak ettiği payı alması gerekiyor. Hükumet çok ciddi yatırım yapmıştır. fakat dediğim gibi Danıştay’ın yürütmeyi durdurması ve Anayasa Mahkemesi’nin iptali golf turizminin önüne tamamen set çekmiştir. Bu böyle devam ettiği takdirde önümüzdeki zamanda 30 golf sahası olur. Ama golfün önündeki bariyer kalkarsa, önümüzdeki 5-10 sene içerisinde bu sayının 100’e ulaşacağını tahmin ediyorum.


Antalya’daki golf sahaları 2008’de Avrupa’nın ‘En İyi Golf Destinasyonu’ ödülünü aldı. Bu ödülü almak tabi ki kolay değil. Bu ödülün Belek'e verilmesindeki en önemli nedenler; uluslararası havaalanına 25 dakika, 52 beş yıldızlı otel, 18 golf sahasının 15 kilometrelik bir şeridin içinde yer alan tek yer olmasıdır. Ayrıca golf adına çok önemli bir gelişme daha var; 2012 yılında Dünya Amatör Golf Şampiyonası’na biz ev sahipliği yapacağız.


Engelli golfçüler ile ilgili yaptığınız çalışmalar nelerdir?
Engelli golfçülerle alakalı olarak biz çalışmalarımızı, iki yıl önce başlattık ve en zor tarafından bu konuyu ele aldık. Omurilik felçlilerinden başladık. 2010 Nisan ayında

1.Engelliler Açık Golf Şampiyonası’nı yaptık. Avrupa'daki  sekiz Engelli Golf Federasyonu’ndan birisiyiz. Omurilik felçli golfçülerin, omurilik felci geçirmeden önce golfe yatkınlıkları olduğunu ya da golf oyuncusu olduklarını gördük. Son derece başarılılar. Bu da geçmişlerinde golf oynamalarından kaynaklanıyor. Bir dönem engelliler programına ara vermek zorunda kaldık. Son iki-üç aydır düzenli antreman programı uygulayamadık. Çünkü hoca değişikliği oldu. Milli Takımlar Teknik Direktörü Spencer Anderson, üç ay önce göreve başladı. Kendisi İskoç Milli Takımı’nın hocasıydı. İki yıllığına, 2012 Dünya Şampiyonası sonuna kadar bizimle olacak. Spencer Anderson bir taraftan milli takımı dünya şampiyonasına hazırlarken, önümüzdeki hafta içinde çok ciddi bir engelli programı da hazırlayacak. Engelliler bu dünyanın gerçeğidir. Bugün sekiz milyon 500 bin civarı engelli nüfusu olan bir ülkeyiz. Bu da ülkemizin gerçeğidir. Türkiye’de sağlıklı kişiler için verilen her hizmetin yedide biri de engelliler için yapılmalıdır.

2010 yılında Antalya’ya gelen golf turist sayısı ile alakalı bilgi verebilir misiniz? Bir de uçak firmalarının destinasyonlarını buna göre düzenledikleri söyleniyor. Bu konudaki fikirleriniz nelerdir?
Belek’te 502.000 flight satıldı. Diğer bir tabirle 502.000 raund golf satıldı. Yani 160.000 golf turisti gelip 502.000 defa golf oynamıştır. Geçtiğimiz sene itibari ile Avrupa’da birkaç destinasyondan direkt uçuşa başlandı. Çünkü biz Antalya'daki golf sahalarını hala hak ettiği değerden satamıyoruz. Bunun en büyük sebeplerinden birisi direkt uçuşun olmaması. Charter uçakları hala yolcuların büyük bir bölümünü taşıyor. Bu sebepten dolayı hiçbir zengin golf turisti; saat kaçta kalkıp, kaçta varacağı belli olmayan charter uçağı ile seyahat etmez. British Airways haftada üç gün ile başlatıp uçuşlarını yedi güne çıkardı. Bu gerçekten önemli bir katkı. Türk Hava Yolları’nın da Avrupa’dan Antalya’ya direkt uçuşlarının sayısını arttırmasını diliyoruz. Türkiye birinci sınıf otel ve sahaların sahibi olduğu halde, hala gerçek değerinin çok fazla altında gelir elde ediyor.


Röportaj: Dicle Aslı Mursaloğlu